Bilgi HazinesiPsikosomatik Hastalık ve tarihsel değerlendirme
Psikosomatik Hastalık ve tarihsel değerlendirme
Psikosomatiğin temelleri Antik Yunan zamanına kadar uzanır .Hipokrat , beden ve ruhun birbiriyle bağlantılı olduğunu vurgulayan ilk düşünürlerden biriydi. Ruh acı çektiğinde bedende acı çeker diye söylerdi.Bu anlayış modern tıp inanışından daha eski zamanlarda, psikosomatik biliminin temellerini atmıştır.
Modern psikolojinin öncüsü Sigmund Freud ,Bilinçdışı zihin kavramını bilime kazandırmıştır. Freud’un teorilerinde, bireyin farkında olmadığı ancak düşüncelerini, hislerini ve davranışlarını etkileyen zihinsel süreçleri ifade eder. Bilinçdışı, genellikle çocuklukta bastırılmış duygular, travmalar, arzular ve dürtülerden oluşur.bastırılmış duyguların fiziksel semptomlar olarak ortaya çıkabileceğini tüm dünyaya gösterdi.Bu yaklaşım zihinsel süreçlerin, beden üzerindeki etkilerine dair yeni bir bakış sundu.
Franz Gabriel Alexander, psikososyal tıp ve psikosomatik tıp alanlarının öncülerinden biri olarak kabul edilir. Onun bilime en önemli katkısı, psikosomatik tıp kavramını geliştirmesi ve hastalıkların yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik ve duygusal faktörlerle de bağlantılı olduğunu vurgulamasıdır. Alexander, bu yaklaşımıyla modern tıpta zihin-beden ilişkisini anlamada önemli bir köşe taşı oluşturmuştur. Belirli duygusal çatışmaların, fiziksel hastalıklara yol açtığını keşfederek, psikosomatik hastalıkların analizini geliştirdi. Örnek: Bir kişinin yoğun öfke ve baskılanmış agresif duygularının, uzun vadede kalp-damar sisteminde rahatsızlık yaratabileceğini belirtmiştir.
Wilhelm Reich, duyguların vücutta kas zırhı adı verilen bir blokaj oluşturduğunu ve blokajların çözülmesiyle iyileşmenin mümkün olduğunu söyledi. Bu teori öfke, korku ve üzünt gibi duyguların bedende fiziksel düzeyde sıkışıp kalabileceğini; bunlarla çalışmanın şifa sürecinin bir parçası olduğunu gösterdi.
Hans Selye , stresin fizyolojik etkilerini araştırarak, hem olumlu hem de olumsuz stresin beden üzerinde güçlü etkiler oluşturduğunu kanıtladı.Sürekli gerginlik hali, vücudu yıpratarak hastalıklara zemin hazırlıyordu.
Tüm bu yaklaşımlar, Psikolojik ve Fizyolojik süreçlerin bütünsel bir çerçevede ele alınması gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.
Doktor Geerd Hamer, her hastalığın belirli bir biyolojik programla ilişkili olduğunu ve her birinin kendine özgü bir anlam taşıdığını savundu.Dr.Hamer’a göre hastalık tanısının altında, hastalığı oluşturan psikolojik ve fiziksel etkiyi anlamadan , gerçek bir iyileşme mümkün değildir.
Tüm bu yaklaşımlar ruh ve beden sağlığının birbirinden bağımsız ele almanın yetersiz olduğunu, insanın bütüncül bir varlık olarak değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Psikosomatik Hastalık ve tarihsel değerlendirme
Psikosomatiğin temelleri Antik Yunan zamanına kadar uzanır .Hipokrat , beden ve ruhun birbiriyle bağlantılı olduğunu vurgulayan ilk düşünürlerden biriydi. Ruh acı çektiğinde bedende acı çeker diye söylerdi.Bu anlayış modern tıp inanışından daha eski zamanlarda, psikosomatik biliminin temellerini atmıştır.
Modern psikolojinin öncüsü Sigmund Freud ,Bilinçdışı zihin kavramını bilime kazandırmıştır. Freud’un teorilerinde, bireyin farkında olmadığı ancak düşüncelerini, hislerini ve davranışlarını etkileyen zihinsel süreçleri ifade eder. Bilinçdışı, genellikle çocuklukta bastırılmış duygular, travmalar, arzular ve dürtülerden oluşur.bastırılmış duyguların fiziksel semptomlar olarak ortaya çıkabileceğini tüm dünyaya gösterdi.Bu yaklaşım zihinsel süreçlerin, beden üzerindeki etkilerine dair yeni bir bakış sundu.
Franz Gabriel Alexander, psikososyal tıp ve psikosomatik tıp alanlarının öncülerinden biri olarak kabul edilir. Onun bilime en önemli katkısı, psikosomatik tıp kavramını geliştirmesi ve hastalıkların yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik ve duygusal faktörlerle de bağlantılı olduğunu vurgulamasıdır. Alexander, bu yaklaşımıyla modern tıpta zihin-beden ilişkisini anlamada önemli bir köşe taşı oluşturmuştur. Belirli duygusal çatışmaların, fiziksel hastalıklara yol açtığını keşfederek, psikosomatik hastalıkların analizini geliştirdi. Örnek: Bir kişinin yoğun öfke ve baskılanmış agresif duygularının, uzun vadede kalp-damar sisteminde rahatsızlık yaratabileceğini belirtmiştir.
Wilhelm Reich, duyguların vücutta kas zırhı adı verilen bir blokaj oluşturduğunu ve blokajların çözülmesiyle iyileşmenin mümkün olduğunu söyledi. Bu teori öfke, korku ve üzünt gibi duyguların bedende fiziksel düzeyde sıkışıp kalabileceğini; bunlarla çalışmanın şifa sürecinin bir parçası olduğunu gösterdi.
Hans Selye , stresin fizyolojik etkilerini araştırarak, hem olumlu hem de olumsuz stresin beden üzerinde güçlü etkiler oluşturduğunu kanıtladı.Sürekli gerginlik hali, vücudu yıpratarak hastalıklara zemin hazırlıyordu.
Tüm bu yaklaşımlar, Psikolojik ve Fizyolojik süreçlerin bütünsel bir çerçevede ele alınması gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.
Doktor Geerd Hamer, her hastalığın belirli bir biyolojik programla ilişkili olduğunu ve her birinin kendine özgü bir anlam taşıdığını savundu.Dr.Hamer’a göre hastalık tanısının altında, hastalığı oluşturan psikolojik ve fiziksel etkiyi anlamadan , gerçek bir iyileşme mümkün değildir.
Tüm bu yaklaşımlar ruh ve beden sağlığının birbirinden bağımsız ele almanın yetersiz olduğunu, insanın bütüncül bir varlık olarak değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Son Yazılar
Menü
Etiketler